Severim sarnıçları :) restorasyonu ticari kaygılar ile kaba saba yapılmış olsa dahi sonunda ziyarete açılıp işletmesi özel bir kuruma devredilmiş. Gider kahve nargile içerim. Nargilesi, kahvesi ve servisi kötüde olsa mekânın hatırına katlanılır. Restoran kısmı filan var lakin buradaki durumda çok farklı değil. Şimdilik ne iş yapılacağına karar verilememiş gibi duruyor :)
Sarnıç hakkında türlü rivayetler var, güya güzel cariyeler aracılığı ile kaçırılan zengin kişiler bu sarnıca hapsedilir ve servetlerine el konulurmuş. Yabancı misafirleri gezdirirken bu hikâye ile daha çok ilgileniyorlar :) yurdum insanı eş dost ile gidersek ne yenilir ne içilir daha mühim oluyor. Yaz günü gidilmişse aman ne güzel serinmiş sohbeti de tutulan bir konu :)
4. yüzyılda yapılması, sarayın ve şehrin su kaynağı olarak kullanılması gibi ansiklopedik bilgiler dışında benim sevdiğim rivayetler var. Tarihi mekânların masal kısmı daha çok ilgimi çekiyor :) Arada renklendirmek eğlenceli bile oluyor. Mesela sarnıç adını Selçuklular zamanında almış deniyor. “Binbir” çok anlamında kullanılıyormuş. Bir başka kaynak bu adın sütunların üst üste bindirilmesinden dolayı verildiğini iddia ediyor. Sarnıçta iki yüz civarında sütun mevcut. Bana sorarsanız geçmiş yıllarda ona kadar saymanın bile marifet sayılmasına bakarsak. Burayı keşfeden birinin, direkleri saymaktan aciz kalıp “Vay vay vay, bin bir tane direk var burada” demesi ile bile bu adı almış olabilir. Hem bu hikâye daha keyifli olur :) Üşünmeyip İstanbul ile ilgili türlü hikâyeler uydurup yazacağım :)
Efenim özetle gidiniz görünüz geziniz. Yarın bir gün kapanır bir daha ne zaman açılır bilinmez. Hazır rahat bir şekilde yayılıp huzur bulma şansımız varken ziyaret edelim.