ÇİÇEKSİ KOKU

Hastasıyım. En evlasıdır :) Çiçeksidir :)
Hastasıyım. En evlasıdır :) Çiçeksidir :)
Hastasıyım. En evlasıdır :) Çiçeksidir :)
Hastasıyım. En evlasıdır :) Çiçeksidir :)

Çiçeksi, nasıl bir kelamdır bu böyle :) Yani içinde hem çiçek var ama gibi değilmiş de içeriyor. Ne anlatıyorum ben? Bu sefer ben de anlamadım. Dur baştan alalım.

Çiçek mi? Kokar tabi, şarap çiçekte kokar… Olmadı, olmadı tekrar deniyoruz.

Çiçek? Biri bana çiçek mi dedi? Çiçeğim benim :) Bu ne be! Mahalle delikanlısı kıvamında oldu. Hatırlasana bakkal önündeki delikanlı ağabeyleri, bir an anımsamadın mı? Çiçeeeğümmmm naperrrr!

Peki, anladım sen bizim muhitlerde serpilmemişsin. Ne yani sizinkiler zatıâliniz nasıllar, sabah şerifleriniz hayrolsun diye mi konuşurdu :)
Çiçeğim benim. Bak şimdi. Çiçeksi ne demek izah edemedim. Yani aciz kaldım bir kelime karşısında. Şarap denen kaygan zeminde yürümeye başladıysan ilk adımlarda dikkatli olman gerek. İlerleyen günlerde hızlı yürümeye hatta koşmaya başladığında hayat kolaylaşır. Mesela ben, şarap gibi kaygan bir zeminde topuklarım yumuşak yerime değene kadar depar atabiliyorum. Maraton dahi koşarım çiçeğim benim. Çiçeğimsi! Sen nelere kadirsin. Bak böyle kelimeler senin can simidin, yapış bunlara, doldur ceplerine, cebinde kelamlar ile şarap tatmanın keyfi bir başkadır.

Şarap denen kaygan zeminde yürümeye başladıysan ilk adımlarda dikkatli olman gerek. İlerleyen günlerde hızlı yürümeye hatta koşmaya başladığında hayat kolaylaşır.

Toparlıyorum tamam. Yani burada demek istiyorum ki;
Çiçeğimsiiiii;
Baharatımsııııı;
Mineralimsiiiii;
Topraksıııı salla gitsin, oh ne ala boş buldun meydanı :) Sevgili başbakanımızın söylemlerinden dilime dolanan bir kelam ile devam edeceğim. Velev ki şarap çiçek kokmuyormuş lakin sen çiçek kokusu olduğunu iddia etmişsin. Ölmezsin len korkma :) Haa ama sen şimdi bu yazıyı okuyan şanslılardan olduğun için cezan hafifler. Çiçek kokuyor demedin ki sen. O kadar ipucu verdim sana. Ne diyecekmişsin? ÇİÇEKSİ kokular alıyorum diyeceksin. Sondaki –si eki mühim, çiçeksi koku dedin mi iş değişir. Hadi yeter, tamam. Bir önceki kokulu yazımda çiçeksi ve baharatlı kokulara değineceğim demişim. Verdiğim sözü tutayım diye iki şişe arasına bir yazı sıkıştırıyorum. Bak kıymetini bil çiçeğim, canımsın.

Ne diyecekmişsin? ÇİÇEKSİ kokular alıyorum diyeceksin. Sondaki –si eki mühim, çiçeksi koku dedin mi iş değişir. 

Çiçeksi kokular neler olabilir ki?

Evvela hepimizin yakinen tanıdığı gül olabilir. Menekşe olur, portakal çiçeği bulunur. Aklıma gelmişken. Sen hiç sardunya kokladın mı sardunya? Sardunya dahi eksik olmaz. Peki başka? Hafızanda çiçek ile ilişkilendirdiğin tüm kokular olabilir. Ne diyoruz? Çiçeksi! Çiçeği andırıyor da olabilir, kişiyi kandırıyor da olabilir lakin kokunun çiçeksi olduğu yoğun ısrarlar ile kanıtlanabilir. Bak sana bir örnek:
Çiçeksi kokular alıyorum. Sanki böyle, nasıl desem… Çocukluğumda dedemin bahçesinde vardı bu çiçeklerden. Küçük, pembe böyle, hatta yeni sulanmış. Çim kokuları ile karışmış.” Sen ne yaptın müdür? Dağıttın milleti :) Tam bu noktada uzaklara dalınır, dalgın gözlerle kadehe bakılır ve eklenir: “Çocukluğum geldi aklıma…” Akabinde koca bir yudum alınır. Yanı başında Baküs’ün oğlu hatta Robinsonların CanCik* olsa çiçeksi kokular almıyorum ben diyemez. Kayar da düşer maazallah, tü tü tü :)

Sırıtma. Hangi şarap kursunda bu bilgileri verirler sanıyorsun. Mezun olduğun gün misinaya mantar bağlayıp boynuna geçireceğim. Hadi devam edelim.

Baharatlı kokular neler olabilir?
Salla yahu sıradan. Ne olacak, ne bekliyorsun? Senin bir şaraptan beklentin nedir?
Karabiber olur, kekik, meyan kökü, karanfil olur. Hayır, burada bahsettiğim işkembecide ağzına attığın karanfil. Anlaştık mı? Şimdi bana taze karanfil ile farkını anlattırma :) Uzatmadan kapatıyorum konuyu. İlerleyen günlerde tekrar açarım koklarız. Afiyet olsun çiçeğimsimmm benim :)

[box type=”info”] Robinsonların CanCik yani Jancis Robinson sitesine şuradan göz atabilirsin. Şarap dünyasının yarı tanrısı gibi bir insandır kendisi. Uzun yıllar Narince gibi bir üzümden habersiz yaşamıştır. Fatih Sultan Mehmet’in patlıcan, domates görmeden hakkın rahmetine kavuşması gibi bir durumdur bu. Neyse ki memlekete gelmiştir ve gözü açık gitmeyecektir. Yazık yahu gelsinler tatsınlar :) [/box]

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir